Bir katil arayışı; ‘mükemmel erkeği ararken’ seri cinayet!
Nannie Doss’un ilginç hikayesi acı, hüzün ve entrikaları bir arada barındırıyor. Aile baskısından sonra devam eden evlilik serüvenleri katil oluşuna sebep oluyor.
Bir katil arayışı; ‘mükemmel erkeği ararken’ seri cinayet!
Bir katil arayışı; ‘mükemmel erkeği ararken’ seri cinayet!
Nannie Doss doğum adı ile Nancy Hazel, 4 Kasım 1905’de Alabama’da yaşayan çiftçi bir ailenin beş çocuğundan biri olarak dünyaya geldi. Babası James F. Hazel’in kontrolcü bir adam olduğu biliniyordu. Karısı ve çocuklarının üzerinde kurduğu hakimiyet nedeniyle ailenin en sevilen üyesi değildi. James, çocuklarını aile çiftliğinde kullanmak için onları eğitim hakkından mahrum bırakmıştı. Küçükler, söz hakkı olmayan bir anne ve baskıcı bir babanın sorumluluğu altında büyümeye çalışıyordu. İyi kötü bir şekilde yedi yaşına basan Nancy Hazel, ara sıra her çocuk gibi kendi düşleri içinde kayboluyordu. Bu masumane yanı geçirdiği bir kaza sonucunda sonsuza dek yok olmak üzereydi. Kaza, Nancy’nin akrabalarını ziyaret etme arzusuyla bindiği trende başını aniden koltuk demirine vurmasıyla gerçekleşti. Meydana gelen kafa travması hayatı boyunca baş ağrılarına sebep oldu. Ayrıca bayılma ve depresyonu da tetikleyen bir faktördü. En azından o böyle düşünecekti.
Hayallerle dolu bir çocukluk
Çocukluğundan itibaren kurduğu hayaller ergenlik çağında kendini iyiden iyiye göstermeye başlamıştı. Annesine ait dergileri okuduktan sonra gözlerini kapatır ve kendini romantik hikayelerin başrolü ilan ederdi. Günün birinde sevdiği adamın onu baş tacı yapacağına tüm kalbiyle inanıyordu. Her geçen gün aşk dergilerine ve özellikle yalnız kalpler sayfasına daha fazla zaman ayırdı. Bu da çiftlik işlerinde bocalamasına neden oluyordu. Ancak aile içindeki baskıdan kaçmanın tek yolu olarak hayal dünyasına kapılmaktan başka çare bulamamıştı. Ne de olsa Nancy ve kız kardeşleri, erkekler tarafından taciz edilecekleri gerekçesiyle babaları tarafından kısıtlanıyordu. Bölgedeki popüler etkinliklerden daima uzak tutulmuşlardı. Yaşıtları gibi makyaj yapmak ve özgürce etrafı dolaşmak mümkün değildi. Böylesine bir kısıtlama bırakın arkadaş edinmeyi; beyaz atlı prensi bulmalarına engel olacaktı. Nancy, bu durumu on altı yaşındayken çalıştığı fabrikadaki iş arkadaşlarıyla flört ederek çözdü. Dört ay gibi kısa bir sürede babasının da onayını alarak Charley Braggs ile evlendi.
Sonunda herkes onun aile evindeki baskıdan kaçtığını ve özgürlüğün yanı sıra aşkı elde ettiğini düşündü. Oysa kocası bekar bir annenin tek oğluydu. Kadın, gelini üzerinde hakimiyet kurmak istiyordu. Bu elbette Nancy için yenilir yutulur cinsten değildi. Kendini bir bataklıktan diğer bataklığa sürüklenmiş hissediyordu. Yine de dişini sıkıp kaderini kabullenmekten başka hal çare bulamadı. Böylece 1921’de başlayan evlilikleri altı yıl daha devam etti. Çiftin dört çocuğu olmuştu fakat ikisi gizemli koşullar altında öldü. Braggs çifti, yaşanan ani kayıpların ışığında telafisi mümkün olmayacak şekilde birbirinden uzaklaştı. Nancy, kayınvalidesinin de davranışlarını hesaba katınca kocasıyla olan birlikteliğini sonlandırmaya hevesliydi. 1928’de yüzeyde mutlu görünen evlilik boşanmayla sonuçlandı.
Yalnız kalpler ilanlarında arayış
Büyük kızları Melvina babasının bakımına bırakılırken, yeni doğan Florine annesiyle birlikte kaldı. Nancy, ayrılıktan sonra kocasından kalan boşluğu doldurmak için uğraş verdi. Kendini bir noktada yalnız kalpler ilanlarını tararken bulmuştu. Burada tanıştığı Frank Harrelson ile mektuplar aracılığıyla flört etti. İkili, beklenmedik bir şekilde bazen müstehcen olabiliyordu. Yoğun çabaların ardından bir yıl sonra yeniden evlendi. Adam bir alkolikti ve sabıka kaydı vardı. Etrafı farkında olmasa da ruh sağlığı giderek kötüleşiyordu. Babasıyla başlayan süreç kayınvalidesiyle tetiklenmiş ve en sonunda da ikinci kocasıyla üst seviyelere tırmanmıştı.
Nihayetinde yeni doğan torununu sivri bir saç tokasıyla öldürecek kadar gözü döndü. Doğum yorgunluğuyla sersemlemiş Melvina olaya kısmen şahit olsa da gördüklerinin gerçek olup olmadığını anlayamamıştı. Yaşanan acıya istinaden genç çiftin ilişkisi kopma noktasına geldi. Melvina diğer çocuğunu da alarak annesinin yanına döndü. Ancak birlikte geçirdikleri süre boyunca anne kız daha fazla atışır olmuştu. Bir gün son derece çirkin bir kavganın ardından Melvina babasının evine gitti. Kızının gidişini fırsat bilerek torunu Robert’ı öldürdü. Nancy’nin iki ay sonra hayat sigortasından yüklü miktar para aldığını kimse tahmin edemezdi.
Hayatında ona yük olanları öldürmeye kararlıydı
Eline geçen sıcak paradan sonra muhtemelen özgürlüğe giden yolu bulduğunu düşünüyordu. Hayatında ona yük olanları öldürmeye kararlıydı. İşte, ona tecavüz eden kocasını zehirleyerek başladı. 15 Eylül 1945’de, hayatını kaybeden Frank Harrelson sayesinde edindiği paralarla kendine bir arsa ve ev satın aldı. Zaman kaybetmeden bir kez daha yalnız kalpler sayfasına başvurdu. Üç gün içinde Arlie Lanning’de alkolik kadın avcısıydı. Nancy onun için zararsız bir ev hanımından başka bir şey değildi. Ava giderken avlanmak üzere olduğunu fark edemiyordu. Beklediği üzere, birkaç yıl boyunca kocasına düşkün bir ev hanımı rolünü iyi oynadı. Arlie Lanning, yemeklerine konulan az miktardaki zehirle günden güne ölümün eşiğine geldi. Hayatını kaybettiğinde doktorlar onun kalp krizi geçirdiğini düşündü.
Nancy, 1953’te babasının ölümünden sonra annesinin bakıcılığını üstlendi. Ne yazık ki kızının evine girdiği andan itibaren yaşlı kadın bir ölüye dönüşmüştü. Nancy ile irtibat kuran herkes peşi sıra mezara giriyordu. Buna kız kardeşlerinden biri de dahildi. Sonuçta ölümlere ve ölüm listesine alınmıştı. Eş kontenjanını doldurmak için katıldığı bir flört servisinin de yardımıyla dördüncü kez evlendi. Bu defa evlendiği adamın içki sorunu yoktu ama zina yapıyordu. Çok geçmeden onu da zehirledi. Aynı yıl Samuel Doss ile evlendi. Doss, ölen kocalarının hiçbirine benzemiyordu. Alkol ya da zina sorunuyla uğraşma zorunda kalmayacaktı. Onun tek kusuru ve belki de en büyük günahı, eğitim üzerine dergiler okumasını tavsiye etmek oldu. Nancy romantizm anlayışı olmayan bir adamla daha fazla evli kalamazdı. Kahvesine koyduğu zehirle fişini çekti. Çekirge bir sıçramış, iki sıçramış ve nihayetinde zıplayışlarından birinde kendini ele vermişti. Doss’un otopsisini yapan doktor şüpheli ölümün izini takip edince Nancy’nin foyası ortaya çıktı.
1945’de tutuklandıktan kısa süre sonra beş kocasından dördünü öldürdüğünü itiraf etti, fakat aile üyelerinden hiçbirine dokunmadığını iddia ediyordu. Cesetler mezardan çıkarıldıktan sonra yapılan otopsi arsenik zehirlenmesi olduğunu kanıtladı. Yetkililer, çoğu kan bağı olan 12 kişiyi öldürdüğünden şüphelenince daha fazla baskıya uğradı. Nancy ise bir savunma biçimi olarak kafa travmasını öne sürdü. Fakat itirafları süresince işlediği cinayetleri büyük bir zevkle anlattı. Bazen o kadar çok gülüyordu ki, onu “Kıkırdayan Büyükanne” adıyla çağırmaları uzun sürmedi.
“Mükemmel erkeği ararken…”
Müfettişlere cinayetleri sigorta parası için değil, mükemmel erkeği bulmak için işlediğini söylüyordu. Ona göre her şey romantizmden ibaretti. Eğer kocası istediği gibi biri çıkmıyorsa ileriye bakmak için eldekini yok ediyordu. Adamların alkolik olması işleri kolaylaştırmıştı. Aslında eşleri bir katil için ideal kurbanlardı. İtiraflar ve delillerle beraber Kıkırdayan Büyükanne’nin hapsi boylaması uzun sürmedi. Ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı; cinsiyeti nedeniyle idam cezası uygulanmadı. 1965 yılında Oklahoma Eyalet Hapishanesinin hastane koğuşunda lösemiye bağlı öldü. İtirafları dışında başka bir şey öğrenilemedi. En acısı kendi çocuklarının ve torunlarının ölüm hikayesindeki suskunluğuydu.